Aikido’dan önce Judo çalıştım bir kaç sene.
Ondan önce de iyi kötü bir Karate geçmişim var. Karate ve sonrasında Judo çalıştığım yıllarda etrafımda iyi eğitimli, kültürlü diyebileceğim kitle tarafından hep –usturuplu bir şekilde olsa da – eleştirildim, uyarıldım. Vurdulu kırdılı sporların aslında spor olmadığı, bunları çalışan kişilerin genelde eğitimsiz olduğu, pek de makbul insanlar olmadıkları söylenirdi. Daha yakın olanlar, arkadaşlarım da benimle hep haayyytt huyytt diye bağırarak bir tür eylenir, dalga geçerlerdi.
Elbette onların bu görüşlerine katılmıyor, yapılanlara gülüp geçiyordum.
Aikido çalıştığım yıllarda da bu tepki devam etti.
Bunu nasıl aşabileceğimi düşündüm hep.
Ben üniversite eğitimi almış, okur yazar, kendimce kültürlü bir insandım. Ve büyük bir zevkle bu eleştirilen sporları yapıyordum.
Peki bu çıkmaz neden oluşmuştu?
1970 li yıllarda başlayan, ama en çok da 1980 li yıllara damgasını vuran Çin yapımı vurdulu kırdılı filmler ve bu filmleri seven, benimseyen kitle yüzünde oluyordu tüm bunlar.
Filmlerde insanlar havalarda uçuyor, her türlü mantığın dışında bir kişi yüzlerce kişiyi öldürüyor, doğaüstü güçler sergiliyor ve bol bol da canhıraş çığlıklar atıyorlardı.
Bu filmleri izleyen kişiler de bunları taklit ediyordu. Bu bazen ders veren hoca da olabiliyordu. Öğrencilerinden bunu bekliyordu. Kolları ile tahta, kiremit kırıyor, kafaları ile çığlık atıp sonra da mermer kırıyorlardı. Bazen de mermer ve tahta değil kafaları, kolları kırılıyordu elbette.
İşte bu kitlenin yarattığı bu ortamda elbette ben ve benim gibiler sevdiğimiz bir eğitimi, eleştirel tavırlara rağmen yapıyorduk.
Aradan yıllar geçip, özellikle de Aikido çalışmaya başladıktan ve Japon hocam tarafından da eğitildikten sonra, ciddi ciddi ileriki yaşantımda Aikido hocası olmayı düşünmeye başladım.
Ama bu toplumdaki olumsuz önyargı ile nasıl baş edecektim?
Öncelikle ders verdiğim kişileri seçerek alacaktım. Verdiğim eğitimi algılayabilecek ve gelecekte de küçük çıkarlar uğruna bu öğretiyi bozmayacak kişileri seçmeye çalıştım. (Her ne kadar bu duygularla eğittiğim ilk nesil öğrencilerimden beklediğim dostluğu ve sadakati görmediysem de bu kararımdan pişman değilim)
Ders vereceğim yerleri özenle seçiyor, bu tespit ettiğim genel içerik dışına çıkmamaya dikkat ediyordum.
Dikkat ettiğim en önemli konulardan birisi de derslerimi büyük bir sessizlik içinde yapmak idi. Derste asla ve asla kimse konuşmuyor, kimse bağırıp çağırmıyordu. Buna Kiai de dahildi.
Çünkü Kiai bizleri yıllarca yakındığım o haaaytt huuyyt diye tanımlanan grupla bir tutacaktı.
Öyle ki bizim ders yaptığımız yerlerde insanlar içeride ders yapıldığını bile anlayamıyorlardı.
Japonya’da ilk yılımda ders yaptığım bazı yerlerde bolca Kiai kullanılırdı. Tokyo’daki merkez okulda kullanılmazdı.
Ben Aikido dersleri vermeye başladığım ilk yıllarda Tokyo’daki merkez okulun tarzını benimsedim.
Zaman geçip de Aikido hedeflediğim kitle tarafından benimsenip popüler olunca bundan yararlanmak isteyen bazı hırslı arkadaşlar beni Kiai üzerinden eleştirmeye başladılar. Bunu bir eksiklik, bilgisizlik olarak ifade ettiler. Kısa vadede bundan kazanç da sağladılar. Bazı arkadaşlarımın kafasını bulandırıp yanlarına çektiler. Ama unuttukları bir şey vardı. Aikido uzun soluklu bir emek gerektiriyordu. Popülist yaklaşımla kısa vadede sanki başarılı olmuş gibi görünseniz de uzun vadede emek, bilgi ve birikim kazanıyordu.
Bu nedenle onlar değil, ben ve benimle birlikte hareket edenler haklı çıktı.
Bugün artık Aikido hemen herkesçe doğru olarak tanınıyor. Bu nedenle savaş sanatlarının önemli bir ögesi olan Kiai’yi eğitimde kullanmakta bir sakınca görmüyorum. Aikido okullarımızda gerektiğinde ve tabi özellikle de bukiwaza ( silahlı tekniklerde ) bol bol ve gönül rahatlığı ile Kiai’yi uygulayabiliyoruz.
Bu uzun yıllar boyunca bana güvenip benimle birlikte hareket eden tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum.
Çok uluslu ve çok kültürlü etnik yapıları aynı çatı altında bir aile olarak bir araya getirmenin haz ve mutluluğu içerisindeyim.
United Aikido Organisation güçlü bir uluslararası yapıya sahip, teknik seviyesi yüksek bir ailedir.
As long as we’re together this structure will grow and our happines will multiply.